Blog/İngilizce'nin En Önemli 50 Düzensiz Fiili: Kapsamlı Rehber

Hemen İngilizce Kelime Öğrenmeye Başlayın!

Her gün sadece 10 dakika ayırarak İngilizce kelime haznenizi genişletin. Vocab ile öğrenmek hem kolay, hem eğlenceli, hem de etkili! Şimdi ücretsiz indirin ve farkı görün.

Download on the App StoreGet it on Google Play
İngilizce'nin En Önemli 50 Düzensiz Fiili: Kapsamlı Rehber

İngilizce'deki En Önemli 50 Düzensiz Fiil

İngilizce öğrenenler için düzensiz fiiller genellikle zorluk yaratır. Bu makalede, İngilizce'de akıcı iletişim için bilmeniz gereken en önemli 50 düzensiz fiili inceleyeceğiz. Her fiil, çekimleriyle birlikte ve gerçek durumlarda kullanım örnekleriyle sunulacaktır.

Düzensiz fiiller nedir?

Düzensiz fiiller (irregular verbs), geçmiş zaman ve geçmiş zaman partisiplerini oluştururken -ed ekini alarak standart kuralı takip etmeyen fiillerdir. Bu fiillerin çekimlerinin ayrı ayrı ezberlenmesi gerekir.

Örneklerle 50 Önemli Düzensiz Fiil

  1. Be (was/were, been) - olmak
    • "I am happy today" / Bugün mutluyum
    • "She was at home yesterday" / Dün evdeydi
  2. Have (had, had) - sahip olmak
    • "I have two cats" / İki kedim var
    • "They had a great time" / Çok iyi vakit geçirdiler
  3. Do (did, done) - yapmak
    • "I do my homework every day" / Her gün ödevimi yapıyorum
    • "She has done her best" / Elinden gelenin en iyisini yaptı
  4. Say (said, said) - söylemek
    • "He says it's a great idea" / Bunun harika bir fikir olduğunu söylüyor
    • "She said she was busy" / Meşgul olduğunu söyledi
  5. Go (went, gone) - gitmek
    • "I go to school every morning" / Her sabah okula gidiyorum
    • "They went to the cinema yesterday" / Dün sinemaya gittiler
  6. Get (got, got/gotten) - almak
    • "I get a lot of emails" / Çok fazla e-posta alıyorum
    • "He got a new job last week" / Geçen hafta yeni bir iş buldu
  7. Make (made, made) - yapmak, oluşturmak
    • "She makes delicious cakes" / Lezzetli pastalar yapıyor
    • "I made a mistake" / Bir hata yaptım
  8. Know (knew, known) - bilmek
    • "I know the answer" / Cevabı biliyorum
    • "She knew him for years" / Onu yıllardır tanıyordu
  9. Think (thought, thought) - düşünmek
    • "I think it's a great idea" / Bunun harika bir fikir olduğunu düşünüyorum
    • "He thought about it for a long time" / Bu konu hakkında uzun süre düşündü
  10. Take (took, taken) - almak
    • "I take my phone everywhere" / Telefonumu her yere götürürüm
    • "She took a taxi to the airport" / Havaalanına taksiyle gitti
  11. See (saw, seen) - görmek
    • "I see a bird outside" / Dışarıda bir kuş görüyorum
    • "He saw a movie last night" / Dün gece bir film izledi
  12. Come (came, come) - gelmek
    • "He comes home late" / Eve geç geliyor
    • "She came to the party" / Partiye geldi
  13. Give (gave, given) - vermek
    • "I give you my word" / Söz veriyorum
    • "He gave her flowers" / Ona çiçek verdi
  14. Find (found, found) - bulmak
    • "I find this book interesting" / Bu kitabı ilginç buluyorum
    • "She found a wallet on the street" / Sokakta bir cüzdan buldu
  15. Tell (told, told) - anlatmak
    • "He tells funny jokes" / Komik şakalar anlatıyor
    • "She told me the truth" / Bana gerçeği söyledi
  16. Feel (felt, felt) - hissetmek
    • "I feel great today" / Bugün kendimi harika hissediyorum
    • "She felt sad yesterday" / Dün üzgün hissediyordu
  17. Leave (left, left) - ayrılmak
    • "I leave for work at 8 AM" / İşe sabah 8'de çıkıyorum
    • "They left early" / Erken ayrıldılar
  18. Put (put, put) - koymak
    • "I put my keys on the table" / Anahtarlarımı masaya koyuyorum
    • "He put his phone in his pocket" / Telefonunu cebine koydu
  19. Bring (brought, brought) - getirmek
    • "I bring my lunch to work" / İşe öğle yemeğimi getiriyorum
    • "She brought a cake to the party" / Partiye pasta getirdi
  20. Begin (began, begun) - başlamak
    • "The class begins at 9 AM" / Ders sabah 9'da başlıyor
    • "He began his speech" / Konuşmasına başladı
  21. Show (showed, shown) - göstermek
    • "I show him my new phone" / Ona yeni telefonumu gösteriyorum
    • "She showed me her photos" / Bana fotoğraflarını gösterdi
  22. Run (ran, run) - koşmak
    • "I run every morning" / Her sabah koşuyorum
    • "He ran to catch the bus" / Otobüse yetişmek için koştu
  23. Sit (sat, sat) - oturmak
    • "She sits by the window" / Pencere kenarında oturuyor
    • "We sat in the front row" / Ön sırada oturduk
  24. Stand (stood, stood) - ayakta durmak
    • "He stands near the door" / Kapının yanında duruyor
    • "They stood in line for an hour" / Bir saat sırada beklediler
  25. Lose (lost, lost) - kaybetmek
    • "I lose my keys often" / Sık sık anahtarlarımı kaybederim
    • "She lost her wallet" / Cüzdanını kaybetti
  26. Pay (paid, paid) - ödemek
    • "I pay for my coffee" / Kahvemi ödüyorum
    • "He paid for dinner" / Akşam yemeğini ödedi
  27. Meet (met, met) - tanışmak, buluşmak
    • "I meet new people at work" / İşte yeni insanlarla tanışıyorum
    • "They met last year" / Geçen yıl tanıştılar
  28. Speak (spoke, spoken) - konuşmak
    • "I speak English fluently" / İngilizceyi akıcı konuşuyorum
    • "She spoke to her boss" / Patronuyla konuştu
  29. Understand (understood, understood) - anlamak
    • "I understand the problem" / Problemi anlıyorum
    • "He understood the joke" / Şakayı anladı
  30. Buy (bought, bought) - satın almak
    • "I buy fresh vegetables" / Taze sebzeler alıyorum
    • "She bought a new dress" / Yeni bir elbise aldı
  31. Win (won, won) - kazanmak
    • "They win every game" / Her oyunu kazanıyorlar
    • "He won a prize" / Bir ödül kazandı
  32. Teach (taught, taught) - öğretmek
    • "She teaches math" / Matematik öğretiyor
    • "He taught me English" / Bana İngilizce öğretti
  33. Break (broke, broken) - kırmak
    • "I break a glass" / Bir bardak kırıyorum
    • "He broke his phone" / Telefonunu kırdı
  34. Cut (cut, cut) - kesmek
    • "I cut vegetables for salad" / Salata için sebzeleri kesiyorum
    • "She cut her hair" / Saçını kesti
  35. Grow (grew, grown) - büyümek
    • "Plants grow in sunlight" / Bitkiler güneş ışığında büyür
    • "He grew up in New York" / New York'ta büyüdü
  36. Hold (held, held) - tutmak
    • "I hold my phone in my hand" / Telefonumu elimde tutuyorum
    • "She held the baby carefully" / Bebeği dikkatli bir şekilde tuttu
  37. Drive (drove, driven) - araba sürmek
    • "I drive to work every day" / Her gün işe arabayla gidiyorum
    • "He drove to the countryside last weekend" / Geçen hafta sonu kırsala arabayla gitti
  38. Wear (wore, worn) - giymek
    • "She wears a red dress" / Kırmızı bir elbise giyiyor
    • "He wore a suit to the meeting" / Toplantıya takım elbise giydi
  39. Send (sent, sent) - göndermek
    • "I send emails every day" / Her gün e-posta gönderiyorum
    • "She sent me a message" / Bana bir mesaj gönderdi
  40. Build (built, built) - inşa etmek
    • "They build houses quickly" / Evleri hızlı inşa ediyorlar
    • "He built a treehouse for his kids" / Çocukları için bir ağaç evi yaptı
  41. Hear (heard, heard) - duymak
    • "I hear music from the next room" / Yan odadan müzik duyuyorum
    • "She heard a strange noise" / Tuhaf bir ses duydu
  42. Draw (drew, drawn) - çizmek
    • "He draws amazing pictures" / Harika resimler çiziyor
    • "She drew a beautiful landscape" / Güzel bir manzara çizdi
  43. Catch (caught, caught) - yakalamak
    • "I catch the bus every morning" / Her sabah otobüse yetişiyorum
    • "He caught the ball easily" / Topu kolayca yakaladı
  44. Choose (chose, chosen) - seçmek
    • "I choose the best option" / En iyi seçeneği seçiyorum
    • "She chose a red dress" / Kırmızı bir elbise seçti
  45. Sleep (slept, slept) - uyumak
    • "I sleep for eight hours every night" / Her gece sekiz saat uyuyorum
    • "She slept late on Sunday" / Pazar günü geç uyudu
  46. Wake (woke, woken) - uyanmak
    • "I wake up at 7 AM" / Sabah 7'de uyanıyorum
    • "He woke up late" / Geç uyandı
  47. Steal (stole, stolen) - çalmak
    • "He steals candy from the jar" / Kavanozdan şeker çalıyor
    • "Someone stole my wallet" / Birisi cüzdanımı çaldı
  48. Sing (sang, sung) - şarkı söylemek
    • "She sings beautifully" / Güzel şarkı söylüyor
    • "They sang a song together" / Birlikte şarkı söylediler
  49. Fall (fell, fallen) - düşmek
    • "Leaves fall in autumn" / Yapraklar sonbaharda düşer
    • "He fell off his bike" / Bisikletinden düştü
  50. Swim (swam, swum) - yüzmek
    • "I swim every summer" / Her yaz yüzerim
    • "She swam across the river" / Nehri yüzerek geçti

Düzensiz fiilleri etkili bir şekilde nasıl öğrenebilirsiniz

  1. Fiilleri benzer formlara göre gruplandırın
  2. Mnemonik teknikleri kullanın
  3. Bağlam içinde pratik yapın
  4. Düzenli olarak tekrar edin

Düzensiz fiillerin kullanımında sık yapılan hatalar

⚠️ Yaygın hatalar şunları içerir:

  • ❌ "I goed to school" / ✅ "I went to school" / Okula gittim
  • ❌ "She taked my pen" / ✅ "She took my pen" / Kalemimi aldı
  • ❌ "They speaked English" / ✅ "They spoke English" / İngilizce konuştular

Konu hakkında detaylı video

Faydalı kaynaklar

  • Kelime Uygulaması - kelime dağarcığınızı geliştirmek için mükemmel bir uygulama
  • Ezberlemek için kartlar kullanın
  • Ana dili İngilizce olanlarla pratik yapın

💡 İpucu: Düzenli pratik yapmak, düzensiz fiilleri başarıyla öğrenmenin anahtarıdır. Günlük konuşma ve yazılarınızda bunları kullanmaya çalışın.

5 dakika

Kaç İngilizce kelime biliyorsun? 5 dakikada öğren

Bu ücretsiz test, temel kelimelerden ileri düzey terimlere kadar gerçek kelime sayını gösterir. Seviyeni keşfet ve kelime dağarcığını hızla genişletmek için kişiselleştirilmiş öneriler al.